Ana içeriğe atla

Eski Yunan'da Kent Devleti (Polis) ve Özellikleri


Polis
Atina akropolisi, A.Savin (Public Domain)


Polis (çoğul poleis) eski Yunan siyasal ve sosyal yaşamının en karakteristik örgütleniş biçimidir ve esasen eski Yunan'a özgü bir kavramdır. Kent devleti ise modern bir yakıştırmadır. Kent devleti Mezopotamya'da Erken Tunç Çağı'ndan bu yana örneklerini gördüğümüz eski bir siyasi oluşumdur. Kısacası kent devleti bir kent ve onun etrafındaki toprakları kapsayan belirli bir alandır ve bu alan bir bütün halinde bir siyasi birimdir. Yunanlar bu düzene "polis" adını vermişlerdir. Politika kelimesi de buradan gelmektedir.

Polisin siyasi ve toplumsal yapısı doğu krallıklarındaki kentlerden farklıydı. Doğu kentlerinde iktidar gücünü tanrıdan aldığını iddia eden veya buna inanan ve doğrudan tanrı sayılan krallara aitti. Kral veya Firavun denilen bu yöneticilerin yetkileri sınırsızdı ve hakimiyetleri içerisinde yer alan bütün kentler onların mutlak otoritesine tabiydiler. Yunan polislerindeki yurttaşlık (politai) kavramı ve yeri geldiğinde yöneticilerin eylemlerinin sorgulanması durumu doğu monarşilerinde yoktu.

Yunan polislerinin sahip olduğu veya olmak istediği üç önemli özellik vardı :

1-) Özgürlük (Eleutheria)

2-) Bağımsızlık (Autonomia)

3-) Kendi kendine yetmek/ekonomik bağımsızlık (Autarkheia)

Polislerin ortaya çıktığı ilk bölgeyle ilgili farklı görüşler vardır. İlk görüşe göre polisler Yunanistan'da değil, İonia'da ortaya çıkmıştır. Buradaki polisleri kuranlar ise bölgedeki tunç çağı halkları değil, Yunanistan'dan Batı Anadolu'ya göç eden İonlar'dı. Burada Hitit ve Miken kentlerinden farklı bir devlet biçimini, yani "Polis" denen kent devletlerini kurmuşlardı. İkinci görüşe göre ise, polisler ilk kez Yunanistan'da ortaya çıkmıştır. Bu görüşe göre polisler Miken mirası üzerinde temellenmiş, yani Miken yerleşimlerinin yeniden iskan edilmesiyle kurulmuşlardır. Aynı zamanda Yunanistan'ın coğrafi şartlarına bağlı olarak gelişip şekillenmişlerdir. Yerleşim yerlerinin etrafının yüksek dağlarla çevrili olması nedeniyle kentlerin birbirinden bağımsız olma istekleri güçlenmiş ve bu sayede bağımsızlık duygusu Yunanların değişmez siyasi kültürleri haline gelmiştir. Bu durum ise merkezi bir otoritenin oluşmasına engel olmuş ve eski Yunanların yüzlerce polisi içeren bölünmüş bir siyasi yapıda yaşamlarını sürdürmelerine yol açmıştır. Buna rağmen aynı din ve kültürel özelliklere sahip olmaları aralarındaki birlikteliği sağlamıştır. Konuyla ilgili bir başka görüşe göre ise, polisler ilk olarak Sicilya'da ortaya çıkmıştı (MÖ. 8. yüzyıl ortaları). Konuyla alakalı birçok farklı fikir olsa da polislerin ilk kez nerede ve ne zaman kurulduklarıyla ilgili kesin bir görüş yoktur.

Polislerin önemli özelliklerinden biri de synoikismos'tur (ortak yerleşim). Küçük köy toplulukları artan nüfuslarına bağlı olarak bir siyasi bütünleşme (synoikismos) içerisine girerek kent devletini (polis) meydana getirdiler. Böylece köyler bir merkezden yönetilen kent devletleri (poleis) haline geldiler. Zamanla kentlerde düşman saldırılarına karşı kendilerini güvende hissedebilecekleri korunaklı ve savunması kolay merkezi bir yere sahip olma ihtiyacı hissedildi. Bu ihtiyaç da klasik dönem Yunan kentlerinin en bilinen özelliklerinden biri olan akropolislerin inşasını başlattı. Akropolis kentlerin yanıbaşındaki yüksek bir tepe üzerinde etrafı surlarla çevrili özel alanlara verilen isimdir. Kelime "yukarı şehir" anlamına gelmektedir. Akropolis rahatlıkla savunulan bir tepe olarak seçilirdi. Kentin geri kalan kısmı ise akropolisin eteklerine yayılırdı. Akropolis'te meclis vb. yönetim binaları ile bazı önemli kamu binaları ve tapınak gibi dinsel yapılar bulunurdu. Akropolis'in dışında ise diğer kamu binaları ile yurttaşların evleri yer alıyordu. İktidar sahipleri şüphesiz akropolis'te ikamet ediyorlardı. Akropolislerin en meşhuru kuşkusuz Atina akropolisiydi. Burası şehrin dini merkezi olup, Perikles (MÖ. 461-429) zamanında muazzam güzellikte tapınaklarla donatılmıştır.

Polisler birdenbire boş bir arazide değil; zaten varolan merkezlerin yeniden iskanıyla oluşmuşlardı. Her polisin kendi koruyucu tanrı veya tanrıçası vardı. Mesela Atina kentinin koruyucusu tanrıça Athena'ydı. Bununla birlikte farklı topluluklar aynı tanrıyı koruyucuları olarak da seçebiliyordu; Atina'nın klasik dönemdeki en güçlü rakibi Sparta'nın koruyucu tanrısı da Athena'ydı. Kentlerde bu tanrı ve tanrıçaları onurlandırmak maksatlı tapınaklar ve sunaklar inşa edilirdi. Sosyo-ekonomik ve siyasal yapı itibariyle her kent devletinin, yurttaşlarının sağlıklı koşullarda ve eşit haklara sahip olarak yaşamalarını sağlamak için bir anayasası vardı. Demokrasinin (demos = halk; kratia = egemenlik) temeli de işte bu polislerde atıldı. Çünkü doğu monarşilerindeki tanrının temsilcisi hatta kendisi olduğunu iddia eden hükümdarlar ve onlara koşulsuz bağlı uyruklarla kıyaslandığında batıdaki Yunan polisleri daha demokratik bir yapıyı temsil ediyorlardı. Bir anayasanın oluşu ve kimsenin bunun üzerinde bir gücünün olmayışı bunu doğrulamaktadır. 

Eski Yunan kent devletlerinde ilk yönetim şekli krallıktı. Devletin başında "basileus" denilen bir kral vardı. Daha sonra monarşinin yerini aristokratların söz sahibi olduğu oligarşi (oligoi = azınlık) aldı. Bu süreçte bazı kentlerde ise tiranların iktidarı ele geçirdiklerini bilmekteyiz. Zamanla güçlerini yitiren tiranlar iktidardan indirilmiş ve demokratik yönetimler kurulmuştur. Tabi bu siyasi dönüşüm her kentte aynı olmamış, mesela Sparta'da krallar hep görev başında kalmıştır. Eski Yunanlar genel olarak doğu tipi monarşilere, tek bir adamın buyruğu altında yaşamaya karşı oldukları için bir yöneticiye kendisini diğer herkesin efendisi olduğunu hissettirecek kadar yetki vermemişlerdir. Mesela Atina'da krallığın devrilmesinden sonra (MÖ. 8. yüzyıl sonlarına doğru) zengin ve soylu aristokratlardan seçilen arkhonların bile güç zehirlenmesi yaşamamaları için görev süreleri yalnızca 1 yıl ile sınırlandırılmıştır. Bu durum Atinalıların bir daha monarşiye dönmek istemediklerinin açık bir göstergesidir. Ancak bu dönemde (MÖ. 7. yüzyıl) Atina'daki yönetim biçimi oligarşiktir. İlk kez Atina'da ortaya çıkan demokrasi ise Alkmaionidai ailesinden Kleisthenes'in reformlarının bir eseridir (MÖ. 508/507). Fakat Atina demokrasisi günümüzdekinden çok farklıydı. Zira kadınlar hiçbir şekilde siyasi yaşamın bir parçası değillerdi ve üstelik bu dönemde bilindiği üzere kölelik de mevcuttu. Antik demokraside sadece özgür erkekler yurttaş olarak kabul ediliyordu. Fakat monarşiyi temsil eden kralları devirmiş ve tiranları kovmuş olmaları kısıtlı da olsa bu dönemdeki demokratik oluşumu önemli kılmaktadır.

Eski Yunanların polis siyasi oluşumunda en önemli iki unsur, halk (demos) ve kent (polis) idi. Kentteki topluluğun iktidarı ve bağımsızlığı söz konusu olduğundan, bir kent, bugünkü anlamda bir "devlet" demekti. Yapısal olarak polis bir merkezi kısım ile bunun çevresindeki, tarımsal üretimin sağlandığı kırsal kesimden (khora) oluşurdu. Burada kent merkezi ile kırsal kesim arasında ortak bir yaşam (symbiosis) mevcuttu. Yani yurttaşların merkezde veya kırsal kesimde yaşamalarının bir önemi yoktu; herkes tek bir kentte yaşıyor gibiydi. Mesela Atina'da yaşayanlar gibi kenti çevreleyen Attika sınırları içerisindeki topraklarda yaşayanlar da Atinalı olarak kabul edilirdi. Eski Yunan'da kent devletinin adından ziyade o polisi oluşturan halkın adı (Atinalılar, Spartalılar) ön plandaydı.

Eski Yunan kentleri MÖ. 6. ve 5. yüzyıllarda en iyi dönemlerini yaşamış, MÖ. 5. yüzyılın başlarından itibaren Perslere karşı birlik olup onlara boyun eğmekten kurtulmuşlardır. Ancak parçalı siyasi yapıları ve aralarındaki bitmek bilmeyen rekabet yüzünden MÖ. 338'deki Khaironeia Savaşı'nın ardından Makedonya Krallığı'nın egemenliğine girmişlerdir. II. Philippos ile başlayan bu dönem oğlu III. Aleksandros (Büyük İskender) ile sürmüş, Roma'nın Yunanistan'ı geçirdiği MÖ. 146 yılına kadar devam etmiştir. Yunanlar uygarlığı polisle özdeşleştirmiş ve onsuz bir toplumsal yaşam düşünmemişlerdir. Fakat III. Aleksandros'un Yunanistan'dan Hindistan'a uzanan imparatorluğu polisin ötesinde büyük bir imparatorluktur. Aleksandros'un ölümünden sonra helenistik dönemde Yunanistan'daki bilhassa klasik çağda büyük yükseliş yaşayan Atina ve Sparta gibi birçok kent önemlerini yitirmiş ve bu dönemde doğuda Pergamon (Bergama) ve Aleksandreia (İskenderiye) gibi kentler ön plana çıkmıştır. Eski Yunanlar her şeye rağmen polis siyasi biçiminden kopmamış, Roma hakimiyeti döneminde de bu düzende yaşamaya devam etmişlerdir. 


KAYNAKLAR


Akarca, A. (1987). Kent ve Savunması, Ankara: Türk Tarih Kurumu.

Martin, T. R. (2014). Eski Yunan Tarihöncesinden Hellenistik Çağ’a, (çev. Ümit H. Yolsal), İstanbul: Say Yayınları.

Kaya, M. (2016). Ege ve Eski Yunan Tarihi I: Tarih Öncesi Çağlardan Klasik Çağa Kadar, İstanbul: Bilge Kültür Sanat Yayınları.

Pomeroy, S. B. - Burstein S. M., W. Donlan, J. T. Roberts, D. W. Tandy. (2020). Antik Yunan’ın Kısa Tarihi Siyaset, Toplum ve Kültür, (çev. Oğuz Yarlıgaş), İstanbul: Alfa Yayınları.

Tekin, O. (2008). Eski Yunan ve Roma Tarihine Giriş, İstanbul: İletişim Yayınları.

Whycherley, R. E. (1999). Antikçağ'da Kentler Nasıl Kuruldu?, (çev. Nur Nirven ve Nezih Başgelen), İstanbul: Arkeoloji ve Sanat Yayınları.


Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

Ostrakismos Nedir?

Üzerlerine isimler kazınmış çanak çömlek (ostrakon) parçaları Ostrakismos (Çanak Çömlek Mahkemesi), MÖ. 5. yüzyıl Atina'sında gerçekleştirilen bir uygulamanın ismidir. Amacı bir oylama neticesinde yeterli çoğunluğa ulaşılmasının ardından tiranlığa heveslenen kişileri sürgün etmek ve bu sayede demokrasinin varlığını sürdürmekti. Sürgün 10 yıl sürüyordu ve bu sürenin sonunda sürgüne yollanan kişi canına, mallarına veya vatandaşlığına bir zarar gelmeden Atina'ya dönebiliyordu. Oylama işlemi 500 kişiden oluşan Bule meclisi ve en yüksek idari yetkili olan 9 arkhonun gözetiminde yapılıyordu. Oy verme gizlilik usulüne dayalıydı, oy verenlerin kimliği gizli kalıyordu. Yurttaşlar tiran olmaya niyeti olduğunu düşündükleri kişilerin isimlerini ostrakon (çoğ. ostraka) denilen çanak çömlek parçaları üzerine kazıyarak yazıyorlardı. Daha sonra phylai denilen görevliler oyları topluyor, kimsenin birden fazla oy kullanmasına izin verilmiyordu. Bir kişinin ostrakismos sonucu sürgün edilebilmesi

Kassandra'nın Hikayesi

Kassandra ve Aias'ı gösteren bir Roma freski, Pompeii (Public Domain) Kassandra Troia kralı Priamos ve Hekabe'nin kızıdır. Zengin bir kralın kızı olmasına rağmen Troia'nın malum sonu nedeniyle trajik bir kişiliği vardır. En kötüsü de bilicilik yeteneğine, olacakları önceden görmesine rağmen anlattıklarına kimseyi inandıramamış olmasıdır. Yıkım göz göre göre gelir ve kendisi de bunun bir parçası olur.  Kassandra'nın bilicilik yeteneğiyle ilgili iki hikaye anlatılır. Birincisinde, Kassandra, Helenos ismindeki erkek kardeşiyle birlikte Thymbra Apollon'unun şehir dışında bulunan tapınağında düzenlenen bir şenlikten sonra anne ve babası tarafından tapınakta unutulur ve geceyi orada geçirirler. Priamos ve Hekabe ertesi sabah çocuklarını almak için döndüklerinde gördükleri manzara karşısında korkuya kapılırlar. Zira iki tane yılan çocukları sarmış, gözlerini ve kulaklarını yalamaktadır. Anne ve babayı gören yılanlar ortadan kaybolur, ancak çocuklar duyuları arındığı için i