Ana içeriğe atla

Eski Roma'da Patricii-Pleb Mücadelesi


Pleblerin Kutsal Dağa (Mons Sacer) çıkışını gösteren bir çalışma, Bartolomeo Barloccini (Public Domain)

Krallıkla yönetildiği dönemden (MÖ. 753 - MÖ. 509) başlayarak cumhuriyet boyunca (MÖ. 509 - MÖ. 27) Roma'nın siyasi ve sosyal yapısı içerisinde iki sınıf ön plana çıkmaktaydı. Bunlara patricii ve pleb deniyordu. Patriciiler soylu ve zengin ailelere mensup kişilerden oluşuyor ve Roma'daki bütün idari makamları ellerinde tutuyorlardı. Plebler ise ticaret ve zanaat ile uğraşan kesimdi ve siyasi hakları yoktu. Genellikle Pleb denilince bunların fakir oldukları düşünülür; ancak pleblerin hepsi fakir değildi, aralarında zengin olanları da vardı. Ayrıca Roma toplumu sadece bu iki sınıftan oluşmuyordu. Mesela patriciilerin yanaşmaları olan ve cliens olarak adlandırılan köylüler ne patricii ne de pleblere dahildiler. Clienslerin efendileri olan patriciilere, patronus deniyordu. Cliensler toplumsal sınıflandırmada pleblerin altında kölelerin (servi) ise üstündelerdi. Sınıflandırmada en altta yer alan kölelerin ise hiçbir hakları yoktu.

Monarşinin yıkılması ve cumhuriyetin ilanıyla (MÖ. 509) Senatus'un ve Roma'nın eski soylu ailelerine mensup olan patriciilerin siyasetteki etkileri artmıştır. En prestijli mevkiler ile güç ve her türlü zenginlik onların elindeydi. Etrüsk kralları (bilindiği üzere Roma'nın son üç kralı Etrüsk kökenliydi) zamanından bu yana bütün eski ruhban sınıfı üyeleri kendilerinden seçilmişti. Dini alandaki bilgilerini öne sürerek politik mevkilerde en doğru kararları kendilerinin verebileceğini öne sürüyorlardı. Kendilerini tanrıların bekçileri olarak görüyor, toplumda yalnızca kendilerinin güce sahip olmaları gerektiğini savunuyorlardı. Bu nedenle pleblerin iktidara erişmelerine izin vermiyorlardı. Tabi bu durum Roma toplumunda küçümsenemeyecek bir sayıda olan pleblerin kabul edebileceği bir şey değildi.

Plebler bir sınıf olarak ekonomik ve kültürel düzeyde hiçbir zaman homojenik olmadılar. Aralarında fakir, orta halli ve zengin olarak gruplandılar. Bu nedenle her grubun sorunu da diğerinden farklıydı. Mesela fakir olanları ekonomik durumlarının iyileştirilmesini istiyor, ayrıca borçları yüzünden köle durumuna düşmekten veya bununla tehdit edilmekten rahatsızlık duyuyorlardı. Varlıklı pleblerin ise daha ziyade politik hırsları vardı. Patriciilerin gücünden ve ayrıcalıklarından pay almak istiyorlardı. Ayrıca onlarla evlenmelerini yasaklayan kanunun da kaldırılmasını talep ediyorlardı. Hepsinin ortak rahatsız olduğu konu ise, kanunların yazılı değil, sözlü olmasıydı. Uygulamada sürekli kendi aleyhlerinde karar veren bu durumdan rahatsız olan plebler kanunların yazılı hale getirilmesini istiyorlardı.

MÖ. 494 yılında plebler yurttaşlık haklarında düzeltme yapılmasını sağlamak için Roma'yı terkederek kentin dışındaki Kutsal Dağa (Mons Sacer) çıktılar (İlerleyen dönemlerde de aynı şeyi birçok kez tekrarladılar). Zira kötü koşullarda yaşamak zorunda bırakılmaları ve değer görmemeleri nedeniyle Roma'da yaşamının bir anlamı olmadığını düşünüyorlardı. Gittikleri yerde Concilium Plebis (Pleb Meclisi) olarak adlandırılan bir meclis kurdular ve eğer bu meclisi ve seçtikleri yetkilileri tanımayı reddederlerse patriciileri ayrı bir şehir kurmakla tehdit ettiler. Devlet içinde devlet kurmak olarak yorumlanabilecek bu durum henüz monarşiden yeni kurtulmuş ve siyasi anlamda yeteri kadar olgunlaşmamış Roma Cumhuriyeti'nin geleceği için son derece olumsuz bir durumdu. Bu nedenle patriciiler kararlarından vazgeçmeleri için plebleri ikna etmeye çalıştılar.

Pleb Meclisi'nin aldığı kararlara plebiscita, başkanlarına ise Tribunus deniyordu. Pleblerin haklarını korumak maksatlı seçilen Pleb Tribunus'larının sayısı ikiydi (daha sonra ona çıkarıldı) ve yıllık olarak seçilirlerdi. Ayrıca görev süreleri boyunca dokunulmazlıkları vardı. Tribunus'ların aedilis adı verilen iki de yardımcısı vardı; bunlara daha sonra curul aedilis'leri de eklenerek sayıları dörde çıkarıldı. Patriciiler plebleri kararlarından döndürmek için hem meclislerini hem de onların haklarını koruyan tribunus'ları tanıdılar. Böylece bir tür grev niteliğinde olan bu hareketi anlaşmayla sonuçlandırdılar. Bu şekilde borcu olan pleblerin borçları silindi ve bu sebeple köle edilmiş olanlar ise tekrar özgürlüklerine kavuştular. Ayrıca pleblerin patriciiler ile evlenmeleri yasal hale getirildi ve bu durum varlıklı pleblerin evlilik yoluyla patriciilerle ittifak kurarak daha da güçlenmelerini sağladı.

Plebler zamanla daha öncesinde patriciilerin tekelinde olan memuriyetlere de girmeye başladılar. Mesela plebler cumhuriyet döneminin en prestijli memuriyeti olan consul'lüğe MÖ. 367 yılından itibaren kabul edilmeye başlandılar (Bu tarihte iki consul'den biri ilk defa pleblerden seçildi). Bundan 11 yıl sonra MÖ. 356'da ise ilk kez olağanüstü dönemlerin en önemli politik figürü olan diktatörlüğe seçildiler. MÖ. 351'de censor, MÖ. 337'den itibaren ise praetor olmaya başladılar. MÖ. 287 yılına gelindiğinde ise Roma'da plebler patriciilerle eşit hale geldiler ve bu şekilde MÖ. 494'ten başlayarak devam eden sınıflararası çatışma dönemi son bulmuş oldu.


KAYNAKLAR


Baker, S. (2015). Eski Roma, (çev. Ekin Duru), İstanbul: Say Yayınları.

Beard, M. (2018), Antik Roma Tarihi, (çev. İrem Sağlamer), İstanbul: Pegasus Yayınları.

Boatwright, M. T. - D. J. Gargola, R. J. A. Talbert, N. Lenski. (2022). Romalıların Kısa Tarihi, (çev. İrem Kısacık), İstanbul: Say Yayınları.

Diakov, V.-S. Kovalev. (2015). İlkçağ Tarihi II: Roma, (çev. Özdemir İnce), İstanbul: Yordam Kitap.

Tekin, O. (2008). Eski Yunan ve Roma Tarihine Giriş, İstanbul: İletişim Yayınları.


Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

Eski Yunan'da Kent Devleti (Polis) ve Özellikleri

Atina akropolisi, A.Savin (Public Domain) Polis (çoğul poleis) eski Yunan siyasal ve sosyal yaşamının en karakteristik örgütleniş biçimidir ve esasen eski Yunan'a özgü bir kavramdır. Kent devleti ise modern bir yakıştırmadır. Kent devleti Mezopotamya'da Erken Tunç Çağı'ndan bu yana örneklerini gördüğümüz eski bir siyasi oluşumdur. Kısacası kent devleti bir kent ve onun etrafındaki toprakları kapsayan belirli bir alandır ve bu alan bir bütün halinde bir siyasi birimdir. Yunanlar bu düzene "polis" adını vermişlerdir. Politika kelimesi de buradan gelmektedir. Polisin siyasi ve toplumsal yapısı doğu krallıklarındaki kentlerden farklıydı. Doğu kentlerinde iktidar gücünü tanrıdan aldığını iddia eden veya buna inanan ve doğrudan tanrı sayılan krallara aitti. Kral veya Firavun denilen bu yöneticilerin yetkileri sınırsızdı ve hakimiyetleri içerisinde yer alan bütün kentler onların mutlak otoritesine tabiydiler. Yunan polislerindeki yurttaşlık (politai) kavramı ve yeri geld

Ostrakismos Nedir?

Üzerlerine isimler kazınmış çanak çömlek (ostrakon) parçaları Ostrakismos (Çanak Çömlek Mahkemesi), MÖ. 5. yüzyıl Atina'sında gerçekleştirilen bir uygulamanın ismidir. Amacı bir oylama neticesinde yeterli çoğunluğa ulaşılmasının ardından tiranlığa heveslenen kişileri sürgün etmek ve bu sayede demokrasinin varlığını sürdürmekti. Sürgün 10 yıl sürüyordu ve bu sürenin sonunda sürgüne yollanan kişi canına, mallarına veya vatandaşlığına bir zarar gelmeden Atina'ya dönebiliyordu. Oylama işlemi 500 kişiden oluşan Bule meclisi ve en yüksek idari yetkili olan 9 arkhonun gözetiminde yapılıyordu. Oy verme gizlilik usulüne dayalıydı, oy verenlerin kimliği gizli kalıyordu. Yurttaşlar tiran olmaya niyeti olduğunu düşündükleri kişilerin isimlerini ostrakon (çoğ. ostraka) denilen çanak çömlek parçaları üzerine kazıyarak yazıyorlardı. Daha sonra phylai denilen görevliler oyları topluyor, kimsenin birden fazla oy kullanmasına izin verilmiyordu. Bir kişinin ostrakismos sonucu sürgün edilebilmesi

Kassandra'nın Hikayesi

Kassandra ve Aias'ı gösteren bir Roma freski, Pompeii (Public Domain) Kassandra Troia kralı Priamos ve Hekabe'nin kızıdır. Zengin bir kralın kızı olmasına rağmen Troia'nın malum sonu nedeniyle trajik bir kişiliği vardır. En kötüsü de bilicilik yeteneğine, olacakları önceden görmesine rağmen anlattıklarına kimseyi inandıramamış olmasıdır. Yıkım göz göre göre gelir ve kendisi de bunun bir parçası olur.  Kassandra'nın bilicilik yeteneğiyle ilgili iki hikaye anlatılır. Birincisinde, Kassandra, Helenos ismindeki erkek kardeşiyle birlikte Thymbra Apollon'unun şehir dışında bulunan tapınağında düzenlenen bir şenlikten sonra anne ve babası tarafından tapınakta unutulur ve geceyi orada geçirirler. Priamos ve Hekabe ertesi sabah çocuklarını almak için döndüklerinde gördükleri manzara karşısında korkuya kapılırlar. Zira iki tane yılan çocukları sarmış, gözlerini ve kulaklarını yalamaktadır. Anne ve babayı gören yılanlar ortadan kaybolur, ancak çocuklar duyuları arındığı için i