Ana içeriğe atla

Eris'in Elması


Eris'in Elması
Altın Elma Anlaşmazlığı, ressam Jacob Jordaens (1593 - 1678).

Tanrılar Peleus ve Thetis'in düğünü için toplandıkları sırada herşey güzel giderken nifak tanrıçası Eris düğüne davet edilmemesine içerlediği için aralarına altın bir elma atarak bunun üç tanrıça arasından "en güzeline" layık olduğunu söyledi. Kastettiği bu üç tanrıça; Hera, Athena ve Aphrodite'teydi. Tanrıçalar arasında tartışma çıktı, ancak Zeus da dahil kimse sonucu belirlemek için aralarında bir seçim yapmak istemiyordu. İtirazların artması sonucunda Zeus bir karara vardı ve haberci tanrı Hermes'i, Hera, Athena ve Aphrodite'yi İda Dağı'na (Kaz Dağı) götürmekle görevlendirdi. Orada Troia kralı Priamos ve Hekabe'nin oğlu olan ve Aleksandros adıyla da bilinen Paris tartışmayı sonuca bağlayacaktı. 

Paris Troia'nın yok olmasına neden olacağı kehaneti yüzünden henüz bebekken Priamos'un sarayından uzaklaştırılıp İda Dağı'na bırakılmış ve orada kendisini bulan çobanlar tarafından büyütülmüştü. Değişik bir anlatıda ise Priamos'un uşaklarından Agelaos, Paris'i dağa bırakmıştı. Bundan sonraki beş gün boyunca bebek dişi bir ayı tarafından beslenmiş ve sonra Agelaos bebeğin yaşadığını görünce onu alıp kendisi büyütmüştür. Paris yetişkinliğe ulaşınca yakışıklı ve yiğit bir delikanlı olmuştu. Çobanlık yapıyor ve sürüleri hırsızlara karşı koruyordu. Kendisine verilen Aleksandros (koruyan veya korunan adam) ismi de büyük ihtimalle buradan gelmektedir. İşte Paris'in hikayesi böyleydi, ancak asıl hikaye bundan sonra başlıyordu.

Paris İda Dağı'nda sürüsünü otlatırken Hermes ve üç tanrıçayı karşısında görünce şaşkınlığını gizlemeyemedi ve korktu. Ancak Hermes ona korkmamasını söyledi ve Zeus'un sözüne uyarak tanrıçalar arasında bir seçim yapmasını emretti. Bunun üzerine tanrıçalar altın elmayı almak için Paris'e vaatlerini sıraladılar. Hera ona bütün Asya İmparatorluğu'nu vermeyi taahhüt ediyordu. Athena ise bilgelik ve girdiği tüm savaşlarda zafer vaat etti. Aphrodite ona dünya üzerindeki en güzel kadının aşkını taahhüt etti. Bu kadın, Spartalı Menelaos'un eşi güzeller güzeli Helen'di. Paris ilk iki vaadin yüksek cazibesine rağmen Helen'in aşkını seçti ve elmayı Aphrodite'ye verdi. Bu kararı neticesinde Hera ve Athena'nın öfkesini kazandı. İkili o andan itibaren Troia'yı yok etmek için fırsat kollamaya başladı.

Hadiseden sonra Paris, Aphrodite'nin tavsiyesiyle Troia'ya gitmek üzere yola koyuldu. Bu sebeple çok sevdiği nympha (peri) Oinone'den ayrılmak zorunda kaldı. Aphrodite Paris'in babasından zarar görmemesi için herşeyi önceden ayarlamıştı. Bu sebeple Troia'da güzel karşılandı. Daha sonra Menelaos'un sarayından Helen'i kaçırdı ve onunla aşk yaşadı. Fakat bu aşk Yunanlar ile Troialılar arasında büyük bir savaşa ve bu savaş da nihayetinde Troia'nın yok olmasına neden oldu. Eris'in elmasının tanrıçalar arasında kapışılması ve Paris'in hikayeye dahil olmasıyla gelişen olaylar Troia Savaşı'na yol açmıştı. Troia'nın mahvı ise Paris'in doğumunda ortaya çıkan kehanetin doğruluğunu kanıtlıyordu.


KAYNAKLAR

Baker, E. K. (2015). Antik Yunan ve Roma Hikayeleri, (çev. Onur Aydın), İstanbul: Altın Bilek Yayınları.

Grimal, P. (2012). Mitoloji Sözlüğü : Yunan ve Roma, (çev. Sevgi Tamgüç), İstanbul: Kabalcı Yayınevi.


Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

Eski Yunan'da Kent Devleti (Polis) ve Özellikleri

Atina akropolisi, A.Savin (Public Domain) Polis (çoğul poleis) eski Yunan siyasal ve sosyal yaşamının en karakteristik örgütleniş biçimidir ve esasen eski Yunan'a özgü bir kavramdır. Kent devleti ise modern bir yakıştırmadır. Kent devleti Mezopotamya'da Erken Tunç Çağı'ndan bu yana örneklerini gördüğümüz eski bir siyasi oluşumdur. Kısacası kent devleti bir kent ve onun etrafındaki toprakları kapsayan belirli bir alandır ve bu alan bir bütün halinde bir siyasi birimdir. Yunanlar bu düzene "polis" adını vermişlerdir. Politika kelimesi de buradan gelmektedir. Polisin siyasi ve toplumsal yapısı doğu krallıklarındaki kentlerden farklıydı. Doğu kentlerinde iktidar gücünü tanrıdan aldığını iddia eden veya buna inanan ve doğrudan tanrı sayılan krallara aitti. Kral veya Firavun denilen bu yöneticilerin yetkileri sınırsızdı ve hakimiyetleri içerisinde yer alan bütün kentler onların mutlak otoritesine tabiydiler. Yunan polislerindeki yurttaşlık (politai) kavramı ve yeri geld...

Laokoon ve Oğulları Heykeli

Laokoon ve Oğulları Heykeli, Vatikan Müzeleri, Foto : M. Özveren. Laokoon heykel grubu, tanrı Apollon tarafından gönderilen yılanların Troialı rahip Laokoon ve iki oğluna bir sunakta saldırmasını konu edinmektedir. Troia Savaşı sırasında içi savaşçı dolu tahta atın şehre alınmamasını öğütleyen Laokoon ve oğulları, Troia'nın yok edilmesine karar veren tanrıların isteğine karşı geldikleri için Apollon'un gönderdiği yılanlar tarafından öldürülürler. Heykel bu mitolojik hadiseyi tasvir etmektedir. Eserde baba ve iki oğlunun dramatik hayatta kalma mücadelesi canlandırılmaktadır. Yılanların Laokoon ve oğullarının bedenlerine dolanması, karakterlerin vücutlarındaki kasılmalar ile yüzlerindeki derin acı ve korku dikkat çekmektedir. Merkezde yer alan Laokoon ve solunda acıdan bayılmak üzere olan oğlu, en sağdaki diğer oğlu tarafından çaresizce izlenmektedir. Figürlerin acı içindeki vücutları ve çaresizce kurtulma çabaları etkileyici bir biçimde yansıtılmıştır.  Romalı Gaius Secundus Pli...

Yerebatan Sarnıcı

Yerebatan Sarnıcı'ndan bir görünüm, Foto : M. Özveren. İstanbul'un görkemli Roma dönemi yapılarından biri olan ve Sultanahmet'te yer alan Yerebatan Sarnıcı, Doğu Roma imparatoru I. Iustinianus döneminde (MS. 527 - 565) kentin su ihtiyacını karşılamak için inşa edilmiştir. Yapı 140 metre uzunluğa ve 70 metre genişliğe sahiptir. Sarnıcın içerisinde her biri 9 metre yüksekliğinde olan 336 tane sütun bulunmaktadır. Sarnıç, suyun içinden yükselen ve sayısız gibi görülen bu sütunlar nedeniyle halk arasında "Yerebatan Sarayı" olarak adlandırılmıştır. Sarnıcın üzerinde daha önce bir bazilika olduğundan yapı "Bazilika Sarnıcı" olarak da isimlendirilir. Sarnıçta bulunan ve sütun kaidesi olarak kullanılan iki Medusa başı oldukça dikkat çekicidir. Roma dönemi heykel sanatının güzel birer örneği olan bu Medusa başları sarnıç içerisinde ziyaretçilerin en çok dikkatini çeken objelerdendir. Bir görüşe göre sarnıca Medusa başı konulmasının nedeni yapıyı koruma amaçlıdır....