Ana içeriğe atla

Marsyas


Satir Marsyas heykeli, İstanbul Arkeoloji Müzeleri, Foto: M. Özveren.

Anlatılanlara göre tarihteki ilk flütü bilgeliğin, sanatın, savaşın ve stratejinin tanrıçası Athena icat etmiştir. Ancak tanrıça flütü çaldığında yanaklarının bir nehirden yansıyan şişmiş haldeki görüntüsünü beğenmeyince onu fırlatıp atmıştı. Hikayenin bir başka versiyonunda ise Zeus'un çok sevdiği kızı Athena bu ilk flütü, tanrılar katında bir şölende olduğu sırada bir geyik kemiğinden yapmıştır. Ancak tanrıça Hera ve Afrodit flütü üflediği sırada onun yüzünün aldığı şekille alay etmişlerdir. Bunun üzerine Athena Frigya'da olduğu sırada flütü çalarken bir yandan da nehirdeki yansımasına bakmış, gördüğü görüntü karşısında tanrıçaların haklı olduklarını düşünmüştür. Ardından da flütü fırlatıp atmış ve onu bulacak kişiyi de lanetlemiştir. Bu flüt Marsyas adındaki bir satir (yarı insan, yarı keçi bir canlı) tarafından bulunmuştur.

Buluşuyla gurur duyan ve flütten çıkan seslerin dünyanın en güzel ezgileri olduğu hissine kapılan Marsyas bir gün ışığın, müziğin ve sanatların tanrısı olan Apollon'a meydan okumuş ve kudreti varsa kendisinin de liriyle böylesine güzel müzikler yapmasını söylemiştir. Apollon bu cüretkar meydan okumayı yanıtsız bırakmamış ve neticede ikiliden hangisinin daha yetenekli olduğunu belirlemek için bir yarışma düzenlenmiştir. Bu arada yarışmanın jürileri Friglerin efsanevi kralı Midas ve su perileridir. Yarışmacıların çaldıkları ezgiler son derece güzel ve birbirlerine denk olduğundan Midas'ın Marsyas'ı perilerin de Apollon'u seçmeleri nedeniyle yarışma önce berabere sonuçlanmıştır. Bunun üzerine Apollon enstrümanları tersten çalmayı önermiş, kabul gören öneri neticesinde lirden duyulan ezgilerin güzelliğinde bir eksilme olmazken flüt tersten çalınamadığı için Marsyas rakibine yenik düşmüştür. Bu aynı zamanda kazananın kaybedeni istediği gibi cezalandırabileceği bir yarışmadır ve Apollon bu sebeple bir çam ağacına astığı Marsyas'ın derisini yüzer ve daha sonra yaptığından pişmanlık duyarak onu nehre çevirir.

O günden beri akar Marsyas Nehri... Bu efsanevi nehir bugün ise Çine Çayı olarak bilinir. Çine Çayı Muğla-Aydın civarında bulunmakta ve Büyük Menderes Nehri'ne dökülmektedir. Derler ki talihsiz satir Marsyas'ın flütünden çıkan güzel ezgiler ölümünden sonra bile eskiden dolaştığı yerlerde duyulurmuş.

NOT : Marsyas'ın cezası hellenistik sanatın çok kullandığı bir temadır. Görseldeki heykel de orjinali hellenistik döneme tarihlenen eserin bir Roma dönemi kopyası olup, Tarsus'ta bulunmuştur. Bu heykelde kollarından bir ağaca bağlanmış olan Marsyas'ın işkence yüzünden gerilen vücudu tasvir edilmiştir.


Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

Eski Yunan'da Kent Devleti (Polis) ve Özellikleri

Atina akropolisi, A.Savin (Public Domain) Polis (çoğul poleis) eski Yunan siyasal ve sosyal yaşamının en karakteristik örgütleniş biçimidir ve esasen eski Yunan'a özgü bir kavramdır. Kent devleti ise modern bir yakıştırmadır. Kent devleti Mezopotamya'da Erken Tunç Çağı'ndan bu yana örneklerini gördüğümüz eski bir siyasi oluşumdur. Kısacası kent devleti bir kent ve onun etrafındaki toprakları kapsayan belirli bir alandır ve bu alan bir bütün halinde bir siyasi birimdir. Yunanlar bu düzene "polis" adını vermişlerdir. Politika kelimesi de buradan gelmektedir. Polisin siyasi ve toplumsal yapısı doğu krallıklarındaki kentlerden farklıydı. Doğu kentlerinde iktidar gücünü tanrıdan aldığını iddia eden veya buna inanan ve doğrudan tanrı sayılan krallara aitti. Kral veya Firavun denilen bu yöneticilerin yetkileri sınırsızdı ve hakimiyetleri içerisinde yer alan bütün kentler onların mutlak otoritesine tabiydiler. Yunan polislerindeki yurttaşlık (politai) kavramı ve yeri geld...

Laokoon ve Oğulları Heykeli

Laokoon ve Oğulları Heykeli, Vatikan Müzeleri, Foto : M. Özveren. Laokoon heykel grubu, tanrı Apollon tarafından gönderilen yılanların Troialı rahip Laokoon ve iki oğluna bir sunakta saldırmasını konu edinmektedir. Troia Savaşı sırasında içi savaşçı dolu tahta atın şehre alınmamasını öğütleyen Laokoon ve oğulları, Troia'nın yok edilmesine karar veren tanrıların isteğine karşı geldikleri için Apollon'un gönderdiği yılanlar tarafından öldürülürler. Heykel bu mitolojik hadiseyi tasvir etmektedir. Eserde baba ve iki oğlunun dramatik hayatta kalma mücadelesi canlandırılmaktadır. Yılanların Laokoon ve oğullarının bedenlerine dolanması, karakterlerin vücutlarındaki kasılmalar ile yüzlerindeki derin acı ve korku dikkat çekmektedir. Merkezde yer alan Laokoon ve solunda acıdan bayılmak üzere olan oğlu, en sağdaki diğer oğlu tarafından çaresizce izlenmektedir. Figürlerin acı içindeki vücutları ve çaresizce kurtulma çabaları etkileyici bir biçimde yansıtılmıştır.  Romalı Gaius Secundus Pli...

Yerebatan Sarnıcı

Yerebatan Sarnıcı'ndan bir görünüm, Foto : M. Özveren. İstanbul'un görkemli Roma dönemi yapılarından biri olan ve Sultanahmet'te yer alan Yerebatan Sarnıcı, Doğu Roma imparatoru I. Iustinianus döneminde (MS. 527 - 565) kentin su ihtiyacını karşılamak için inşa edilmiştir. Yapı 140 metre uzunluğa ve 70 metre genişliğe sahiptir. Sarnıcın içerisinde her biri 9 metre yüksekliğinde olan 336 tane sütun bulunmaktadır. Sarnıç, suyun içinden yükselen ve sayısız gibi görülen bu sütunlar nedeniyle halk arasında "Yerebatan Sarayı" olarak adlandırılmıştır. Sarnıcın üzerinde daha önce bir bazilika olduğundan yapı "Bazilika Sarnıcı" olarak da isimlendirilir. Sarnıçta bulunan ve sütun kaidesi olarak kullanılan iki Medusa başı oldukça dikkat çekicidir. Roma dönemi heykel sanatının güzel birer örneği olan bu Medusa başları sarnıç içerisinde ziyaretçilerin en çok dikkatini çeken objelerdendir. Bir görüşe göre sarnıca Medusa başı konulmasının nedeni yapıyı koruma amaçlıdır....