Ana içeriğe atla

Eski Yunan'da Kolonizasyon Dönemi


Yunan Kolonizasyonunu gösteren bir harita (Public Domain)


Eski Yunan'da MÖ. 750 - 550 yılları arası "Büyük Kolonizasyon Dönemi" olarak bilinir. Bu 2 asırlık süre boyunca Yunanlar batıda İspanya'dan doğuda Karadeniz'in en uç noktasında yer alan Kolkhis'e, güneyde Afrika'nın kuzey kıyılarına ve kuzeyde Kırım'a kadar olan geniş bir coğrafyada koloniler kurmuşlardır. Peki bu koloni hareketinin nedenleri neydi, yani Yunanları kıta Yunanistan'dan bu kadar uzaklara gitmeye teşvik eden sebepler nelerdi? Bu yazıda Hellen kolonizasyonun nedenleri, gelişimi ve sonuçları üzerinde duracağım.

Kolonizasyonun  Sebepleri

Önce kolonizasyon nedir bunu açıklayalım. Bir devletin, medeniyetin veya yerleşimin ticari, tarımsal veya  yeraltı kaynakları bakımından elverişli başka bölgeleri ele geçirme girişimine ve bu sürece "kolonizasyon" denir. Koloni esas itibariyle latince "colonia" kelimesinden geliyor olup, kelime "koloni, yerleşim, yaşanılan yer" anlamına, "colonus" ise "çiftçi" anlamına gelmektedir. Yunan kolonileri için esasen "uzaktaki ev" anlamına gelen "apoikia" kelimesi kullanılır, ancak ben bu yazıda zihinlerin daha çok aşina olduğu koloni kelimesini kullanacağım. Bunu da açıkladıktan sonra kolonizasyonun sebeplerine bakalım.

Yunanları kolonizasyona yönlendiren başlıca sebepler arasında; ülkenin dağlık coğrafi yapısı nedeniyle kısıtlı olarak yapılabilen tarımda artan nüfusla birlikte varolan tarımsal arazilerin yeterli gelmemeye başlaması, kıtlık, siyasi çekişmeler, ticari faaliyetlerde bulunma ve maden yataklarına sahip olma isteği gibi birçok neden vardı. Örnek vermek gerekirse, MÖ. 7. yüzyılın ortalarında Kiklad Adaları'ndan biri olan Thera'dan gelen kolonistlerce bugünkü Libya toprakları üzerinde kurulan Kyrene'nin kurulma nedeni kaynaklara göre Thera'da yaşanan kıtlıktı. MÖ. 625 civarında Mısır'ın kuzeyinde Nil deltasında kurulan Naukratis'in esas kurulma amacı ise ticaretti. Bu noktada Yunan kolonizasyonunu tek bir nedene değil, birçok nedene bağlamak mümkündür.

Koloniler Nasıl Kuruldu?

Koloni kurma kararı tek bir kişi veya grup tarafından alınabileceği gibi genellikle ana kentteki (metropolis) halkın isteğiyle gerçekleşiyordu. Koloni kurmak özenli ve planlı bir çalışmayı gerektiyordu. Önce "oikistes" yani "kurucu" seçiliyor, ardından oikistes Delphoi'daki Apollon kehanet merkezine danışıyor ve koloni için onay istiyordu. Onay aldıktan sonra beraberindekilerle birlikte koloni kuralacak yere doğru yola çıkıyordu. Kolonicilerin liderliğini yapmak, yeni kentin güvenliğini sağlamak, tanrılar için tapınaklar kurmak ve kuruculara kleroi, yani arazilerini dağıtmak oikistesin göreviydi. Bu denli mühim işlerden sorumlu olması bulunduğu konumu da şüphesiz önemli kılıyordu. 

Kolonilerin bilhassa deniz veya ırmak kenarında olmasına dikkat ediliyordu. Kolonistler gittikleri bölgedeki yerel halk tarafından iyi karşılandığında bir sorun yoktu ancak tepki gördüklerinde mümkünse yerlileri bölgeden uzaklaştırarak veya onları köleleştirerek koloni kuruyorlardı. Koloninin kurulması oikistesin liderlikte başarılı olduğuna işaretti ve onun ölümü kolonizasyon sürecinin tamamlandığını ifade etmekteydi. Kurucu ölümünden sonra yeni polisin kahramanı olarak anılır ve tapınım görürdü.

Koloni (apoikia) yerleşimi ile ana kent (metropolis) arasında ekonomik ve dinsel bağlar vardı. Bunun dışında koloni siyasi olarak bağımsızdı ve özgürdü. Bir de yukarıda bahsi geçen Naukratis gibi ticaret merkezleri vardı ki, bunlar normal kolonilere göre daha küçüktü. Emporion olarak adlandırılan bu pazar yerleri yalnızca ticari çıkar amaçlı kurulmuşlardı; siyasi bağımsızlıkları yoktu.

Kolonizasyonun Aşamaları

Koloni hareketi iki aşamalı olarak gerçekleşmiştir. Birinci aşama MÖ. 8. yüzyılın ortalarında başlayıp İtalya ve Batı Akdeniz yönüne doğru gerçekleşti (MÖ. 750-650). İkinci aşama ise yaklaşık 1 asır sonra başlayıp Kuzey Ege, Marmara ve Karadeniz'e odaklandı (MÖ. 650-550). 

Birinci aşamada koloni kurmak için en cazip yer olarak Güney İtalya ve Sicilya ön plana çıkmıştır. Bu bölgede o kadar çok sayıda koloni kurulmuştur ki, burası bölgedeki yoğun Yunan popülasyonunu tanımlamak adına Magna Graecia (Büyük Yunanistan) olarak adlandırılmıştır. Bölgede pek çok koloni kurulmuştur ama kaynaklarda adını en çok duyabileceğiniz örneğin Syrakusai (Sirakuza) Korinthoslular tarafından, Taras (lat. Tarentum) ise Spartalı kolonistlerce kurulmuştur. İtalya dışında MÖ. 7. yüzyılda bugünkü Fransa'nın güneyinde Batı Anadolu'daki Phokaia'dan (Foça) gelenlerce Massalia kolonisi kurulmuştur ki, biz bugün bu şehri Marsilya olarak biliyoruz.

Yine bir Batı Anadolu kenti olan Miletos'un bu dönemde çok aktif olduğunu, Marmara ve Karadeniz'de 90 adet koloni kurduğunu biliyoruz. Bu koloniler arasında yer alan Sinope (bugünkü Sinop) kendisi de bir koloni olmasına karşın kolonizasyon hareketine katılarak Kotyora (Ordu), Kerasos (Giresun) ve Trapezus (Trabzon) gibi koloniler kurmuştur. Byzantion (İstanbul), Khalkedon (Kadıköy), Selymbria (Silivri) ve Herakleia Pontike (Karadeniz Ereğlisi) bir Orta Yunanistan kenti olan Megara'dan gelen kolonistlerce kurulmuştur. Tek bir kent tarafından kurulan koloniler olduğu gibi birden fazla kentin teşebbüsüyle kurulan ortak koloniler de vardı. Mesela Miletos ve Phokaia tarafından kurulan Amisos (Samsun) bunlardan biriydi. 

Karadeniz önceleri hırçın yapısı nedeniyle Yunanlarca "Pontos Akseinos" yani "konuksevmez" olarak adlandırılıyordu, fakat koloniler kurulmaya başlayınca "konuksever" yani "Pontos Eukseinos" denilmeye başlanmıştır. Karadeniz'de kurulan kolonilerin başlıca amacı ticaretti. Zira Kırım eskiçağda tıpkı Mısır ve Kuzey Afrika gibi önemli bir tahıl (buğday, arpa gibi) deposuydu ve Karadeniz'den Yunan dünyasına yapılan tahıl ticaretindeki önemi büyüktü.

Kolonizasyonun Sonucu

Sonuç olarak kolonizasyon dönemiyle Akdeniz, Ege ve Karadeniz'de ticaretin yoğunlaştığını söylebiliriz. Bu da elbette bu bölgelerde bir ekonomik canlılık meydana getirmiştir. Akdeniz'de Yunanların dışında Fenikelerin de koloni ve ticari faaliyetlerde bulunduklarını unutmamak gerekir. Yunanların da bu furyaya dahil olmaları bölgedeki ticari aktiviteyi daha da arttırmıştır. Koloni hareketleri sayesinde Hellen kültürü yayılım göstermiş, koloni kurulan bölgelerdeki yerli halklar üzerinde etki gösterdiği gibi kendisi de yabancı kültürlerden etkilenmiştir. Kolonizasyon süreciyle bir anlamda Akdeniz dünyası küçülmüştür. Bu durum, ister istemez oluşan bir Hellenleştirme izlenimi uyandırmaktadır.

Kolonizasyon hareketi toprak kıtlığının yol açtığı sorunlara kısmen çare oldu. Zira kıta Yunanistan'daki her aile göç edemiyor, nüfus arttıkça yeni neslin ekili alan sahibi olma şansı giderek azalıyordu. Bunun neticesinde kentlerdeki varlıklı kesim ile geri kalanlar arasındaki ekonomik ve sosyal fark giderek artıyordu.


KAYNAKLAR


Diakov, V.-S. Kovalev. (2017). İlkçağ Tarihi I: Ortadoğu-Uzakdoğu-Eski Yunan, (çev. Özdemir İnce), İstanbul: Yordam Kitap.

Martin, T. R. (2014). Eski Yunan Tarihöncesinden Hellenistik Çağ’a, (çev. Ümit H. Yolsal), İstanbul: Say Yayınları.

Pomeroy, S. B. - Burstein S. M., W. Donlan, J. T. Roberts, D. W. Tandy. (2020). Antik Yunan’ın Kısa Tarihi Siyaset, Toplum ve Kültür, (çev. Oğuz Yarlıgaş), İstanbul: Alfa Yayınları.

Tekin, O. (2008). Eski Yunan ve Roma Tarihine Giriş, İstanbul: İletişim Yayınları.


Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

Eski Yunan'da Kent Devleti (Polis) ve Özellikleri

Atina akropolisi, A.Savin (Public Domain) Polis (çoğul poleis) eski Yunan siyasal ve sosyal yaşamının en karakteristik örgütleniş biçimidir ve esasen eski Yunan'a özgü bir kavramdır. Kent devleti ise modern bir yakıştırmadır. Kent devleti Mezopotamya'da Erken Tunç Çağı'ndan bu yana örneklerini gördüğümüz eski bir siyasi oluşumdur. Kısacası kent devleti bir kent ve onun etrafındaki toprakları kapsayan belirli bir alandır ve bu alan bir bütün halinde bir siyasi birimdir. Yunanlar bu düzene "polis" adını vermişlerdir. Politika kelimesi de buradan gelmektedir. Polisin siyasi ve toplumsal yapısı doğu krallıklarındaki kentlerden farklıydı. Doğu kentlerinde iktidar gücünü tanrıdan aldığını iddia eden veya buna inanan ve doğrudan tanrı sayılan krallara aitti. Kral veya Firavun denilen bu yöneticilerin yetkileri sınırsızdı ve hakimiyetleri içerisinde yer alan bütün kentler onların mutlak otoritesine tabiydiler. Yunan polislerindeki yurttaşlık (politai) kavramı ve yeri geld

Kylon'un Tiran Olma Girişimi ve Drakon Yasaları

Atina akropolisi, ressam Leo von Klenze, 1846. MÖ. 8. yüzyılın sonlarına doğru Attika'nın (Atina ve çevresini kapsayan bölge) önde gelenleri baştaki basileus'u (kral) indirip yerine arkhonlar, yani önderler denilen yöneticileri getirdiler. Yönetim biçimi monarşiden oligarşiye geçti. Aristokratlar yönetimde söz sahibi oldukları bu dönemde Atina akropolisinin 300 m kadar batısında yer alan Areopagos  Meclisinde toplanıyorlardı. Bu yeni politik düzende önceleri üç arkhon etkindi : 1-) Din ve devlet işlerinin yürütülmesinden sorumlu arkhon basileus 2-) Orduya komuta eden ve vatandaş olmayanların arasındaki davalara bakan Polemarkhos (savaş arkhonu, başkomutan) 3-) Genel idari işlerden sorumlu Arkhon. Arkhon Eponymos olarak adlandırılırdı, zira görev yaptığı yıla adını veriyordu. Meclise ve konseye başkanlık ediyor, dini olmayan davalara bakıyordu. Bunlara daha sonra thesmothetai (kanun koyucular) denilen 6 arkhon daha dahil edildi ve bunlar yönetim organını oluşturan "dokuz ar

Ostrakismos Nedir?

Üzerlerine isimler kazınmış çanak çömlek (ostrakon) parçaları Ostrakismos (Çanak Çömlek Mahkemesi), MÖ. 5. yüzyıl Atina'sında gerçekleştirilen bir uygulamanın ismidir. Amacı bir oylama neticesinde yeterli çoğunluğa ulaşılmasının ardından tiranlığa heveslenen kişileri sürgün etmek ve bu sayede demokrasinin varlığını sürdürmekti. Sürgün 10 yıl sürüyordu ve bu sürenin sonunda sürgüne yollanan kişi canına, mallarına veya vatandaşlığına bir zarar gelmeden Atina'ya dönebiliyordu. Oylama işlemi 500 kişiden oluşan Bule meclisi ve en yüksek idari yetkili olan 9 arkhonun gözetiminde yapılıyordu. Oy verme gizlilik usulüne dayalıydı, oy verenlerin kimliği gizli kalıyordu. Yurttaşlar tiran olmaya niyeti olduğunu düşündükleri kişilerin isimlerini ostrakon (çoğ. ostraka) denilen çanak çömlek parçaları üzerine kazıyarak yazıyorlardı. Daha sonra phylai denilen görevliler oyları topluyor, kimsenin birden fazla oy kullanmasına izin verilmiyordu. Bir kişinin ostrakismos sonucu sürgün edilebilmesi